EFSANELER
Baklan İlçesi tanıtımı baklan Denizli.
LOKMAN HEKİMİN DOĞUŞU
Eskilerden beri büyüklerimizden duyduğumuz bir Şahmeran efsanesi vardır. Peki, nedir bu, Şahmeran kimdir neyin nesidir buna biraz değinelim.
Şahmeran; kimilerine göre Adana da, Mardin de kimilerine göre de Tarsus da yılanların bol olduğu bir yerde yaşayan, belden üst tarafı Dünyalar güzeli sarışın bir kız, belden alt tarafı ise yılan olan bir mahlûkat. Efsaneye göre bu yörede yaşayan fakir, genç ve yakışıklı bir delikanlı öylesine dolaşırken kendini bir mağarada bulur. içine tesadüfen girdiği mağara çok karanlıktır. İçeriye girince karanlıktan dolayı hiçbir şey göremez, gözleri kamaşır. bu arada etrafında dolanan birilerinin seslerini duyuyor gibi olur ama gözlerinin biraz görmesi için beklemekten başka bir çaresi yoktur. Nihayet gözleri görür hale geldiğinde etrafında binlerce yılanın olduğunu ve hepsinin de kafalarını kaldırarak karşıya baktıklarını görür. Delikanlı irkilmiştir, içine de bir korku girmiştir ve refleks olarak yılanların baktığı yöne bakınca, şimdiye kadar bu dünyada gördüğü en güzel kadını karşısında görür. Kadın ona elini uzatır hoş geldin der, işte tam bu anda delikanlı kadının belden aşağınsın yılan gibi olduğunu fark eder. Delikanlının gözleri ister istemez aşağıya doğru kayar, bunu fark eden güzel bayan; benden korkmana gerek yok, çevrendeki yılanlardan da korkmana gerek yok. benim adım şahmeran der. O yörede yaşan yılanlara meran yılanları denilirmiş karşısında ki gördüğü kişi onların şahıymış ve onun içinde ona şahmeran denilirmiş. Şahmeran ile delikanlı uzun müddet o mağarada yaşamışlar ve birbirlerine âşık olmuşlar. Delikanlı şahmerandan dünyanın kuruluşundan buyana insanlığın tarihini ve yılanlar hakkında ki her şeyi öğrenmiş, Uzun bir müddet orada yaşadıktan sonra. Şahmerandan izin isteyerek köyüne dönmeyi annesini babasını özlediğini ve onları görmeyi arzuladığını söylemiş. Şahmeran sen bana beni sevdiğini söyledin, bende seni seviyorum bizde aşk ölümünedir gidemezsin demiş, her ne kadar delikanlı şahmeranın bu sözüne itaat etse de, şahmeran; gün geçtikçe delikanlının dertlendiğini ve erimeye başladığını gözlemlemiş. Delikanlıyı karşısında alarak, ben senin şimdiye kadar ki yaşadığın yer ile biraz hasret gidermezsen gönlünün hoş olmayacağını anladım. İyi biliyorum ki ben şimdi kendi ölüm fermanımı imzalıyorum. Senide üzgün olarak görmeye dayanamıyorum onun için senin gitmene izin vereceğim.
Şahmeran delikanlıyı karşısına almış bak şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle demiş. Beni gördüğünü hiç kimseye söylemeyeceksin, ayrıca hiçbir zaman başkalarının yanında vücudunun üst tarafını soyunmayacaksın çünkü beni gördüğün için senin sırtında bizimkiler gibi pullandı. İşte bunu birileri fark ederse benim yerimi söylemek zorunda kalırsın demiş ve vedalaşmışlar.
Köyüne vardığında aradan birkaç gün geçer geçmez, zamanın padişahının askerleri köyü basmışlar ve köyde ne kadar erkek varsa hepsini toplamışlar. bütün erkeklerin üst taraflarını soyup bakmışlar. Bu arada delikanlının sırtına da bakılmış ve delikanlıyı padişahın huzuruna götürmüşler, çünkü padişah hastaymış ve onun hastalığının ancak şahmeranın etinden yerse geçeceği veziri ve ünlü hekimler tarafından ona söylenmiş. Günlerce delikanlıya işkence yapmışlar ve nihayet şahmeranın yerini söyletmişler. Delikanlı onları şahmeranın olduğu yere götürmüş. şahmeranı görünce çok mahcup olmuş yüzüne bakamamış.
Şahmeran öleceğini anlamış kendisi içinde delikanlının çok işkenceler gördüğünü biliyormuş. Delikanlıya demiş ki ben sana eskiden de söyledim bizde aşk ölümünedir sen hiç müteessir olma ve şimdi söyleyeceklerimi can kulağı ile dinle. Bu arada vezirde bu konuşmaları dinliyormuş. Şahmeran konuşmaya devam etmiş madem ben öleceğim benim kuyruğumu kesin padişahınıza götürün ve o iyileşsin aynı zamanda hekimlik konusunda da âlim olsun demiş. Benim kafamı da her kim yerse anında acısız bir şekilde ölecektir her halde bu da sen oluyorsun diye delikanlıya bakmış sende kafamdan ye mademki bu dünyada birleşemedik öbür dünyada birleşelim çünkü bizde aşk ölümünedir demiş.
Bu konuşmaları duyan vezir hemen oracıkta şahmeranı öldürtür, onun gayesi padişahın iyi olması değil kendisinin padişah olması imiş. Şahmeranın kuyruğunu hemen ısırmaya başlar. Delikanlı ise ben bu ölümü hak ettim diyerek hemen şahmeranın kafasından ısırır ölmek ister ancak şahmeran onlara bir oyun oynamıştır çünkü delikanlıyı çok sevmiştir vezir hemen oracıkta ölürken delikanlı lokman hekim olmuştur. Sarayda da binlerce meran padişahı ve ailesini öldürmüştür. Lokman hekim ise o günden sonra diyar, diyar gezerek insanlara şifa dağıtmıştır.
BACADA Kİ TÜRK
1532 senesinde, Sultan Süleyman zamanında Türkler yine Avusturya’ya çıkartma yapmışlardır. Türkler Avusturya’nın dağlık bölgelerinden bir olan Burgenland'da dır. Arada bir köyleri basarlar ve köylerden yiyecek içecek alırlar çevre köylerin hepsi bu durumdan haberdardır kıymetli eşyalarını saklarlar hayvanlarını da ormanda saklarlar.
Bir gün Avusturya’nın Burgenland bölgesine bağlı olan Purbacht da kilise çanları hızlı, hızlı ve hiç alışılmadık bir şekilde çalmaya başlar ve gözcü Türklerin geldiğini haber verir. Yöre halkı zaten baskını bekliyordur ve acele yakında ki ormanın içine kaçar. Askerler Purbach’ı talan ederler fakat aralarından bir tanesi Purbach’ın şaraplarına dayanamayıp biraz fazla kaçırır ve oracıkta uyur kalır. Askerlerin çaldığı geri çekiliş borusunu duymamıştır. Sessizlik çöktükten biraz sonra yani gece yarısına yakın köylüler geri dönerler. Alışılmadık sesleri algılayan asker uyanır, kapının önünde birileri vardır ve içeriye girmek üzerelerdir. Asker alelacele yakının da duran ocağın bacasına tırmanır. Bacanın ucuna vardığında ancak kafasını dışarı çıkarabilir maalesef orada sıkışmış kalmıştır, ne geri inebiliyor ne de tamamen dışarı çıkabiliyordur.
Bunu fark eden Purbach'lılar önce dirgen ile öldürmek isteseler de buna mani olunur ve canlı olarak aşağıya indirmeye karar verilir. Epey bir zaman o evde yaşar biraz almanca öğrendikten sonra Purbach ileri gelenleri yani ihtiyar heyeti toplanır ve karar alınır. Karar şöyledir: Asker Hıristiyanlığı ve yakalandığı evdeki adama hizmetkârlığı kabul ederse orada yaşayacak ve vatandaşlık verilecektir aksi taktirde öldürülecektir. Bu kararı askere söylerler ne kadar Avusturya’da bu karar’a askerin sevindiği söylense de, askere başka yaşam seçeneği tanınmadığı için asker teklifi kabul etmiş ve hayatının sonuna kadar Purbach 163 numaralı evde yaşamıştır. Daha sonra ev sahibi askerin kafasının bir taş oymasını yaptırıp o bacanın üzerine koydurmuş ve 1532 yılından buyana halâ o askerin küçük bir hikâyesi ile o askerin heykeli o bacada durmaktadır.
Not: Maalesef Türk askerinin Türkçe adı ve soy adı bilinmemektedir